BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ (1037-1157)
Büyük Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti özet, Büyük Selçuklu Devleti hükümdarları.
Büyük Selçuklu Devleti Oğuzların Üçok kolunun
Denizhanoğulları'nın Kınık boyu tarafından kurulmuştur.
İslamiyet öncesi Türk tarihinde önemli bir yeri olan Oğuzlar
Avrupa kaynaklarında Guz veya Uzlar şeklinde geçmektedir. Oğuz kelimesinin
"Ok-uz" kelimesinden geldiği, boylar anlamını ifade ettiği tahmin
edilmektedir.
Oğuzların İslamiyeti kabul edenlerine Türkmen, Anadolu'ya geldikten
sonra göçebe hayatı devam ettirenlere Yörük denilmiştir. Kınık boyunun bilinen
ilk boy beyi Dukak Bey'dir. Dukak Bey Aral Gölü'nün kuzeyinde hüküm süren Oğuz
Yabgu Devleti'nde subaşı (ordu komutanı) olarak görev yapmaktaydı. Dukak'ın
ölümünden sonra Selçuk Bey subaşı olarak atandı.
Selçuk Bey Oğuz Yabgusuyla
arası açılınca kendisine bağlı boylarla birlikte Cend şehrine geldi. Burada
Müslüman oldular (962). Daha sonra Maveraünnehir bölgesine gelen Oğuzlar
buradaki Gazneli, Karahanlı, ve Samanoğulları arasındaki mücadelelere
karıştılar.
Selçuk Bey'den sonra yerine oğlu Arslan Bey geçti. Bu dönemde
Oğuzlar Maveraünnehir'den Horasan tarafına geçtiler. Bu gelişme Gazneli
Mahmut'u harekete geçirdi. Selçuklu tehlikesinin daha fazla büyümesini
istemeyen Gazneli Mahmut, Arslan Yabgu'yu bir hile ile yakalatıp Hindistan'a
sürgün etti.
Büyük Selçuklu Devleti Bayrağı |
Arslan Yabgu bir süre sonra Hindistan'da ölmüştür. Gazneli Mahmut'un bu hareketi Gaznelilerle, Selçuklular arasındaki rekabeti su yüzüne
çıkardı. Arslan Yabgu'nun yakalanmasından sonra Selçukluların başına Selçuk
Bey'in diğer oğlu Musa, Yabgu olarak gelmişse de gerçekte idare Mikail'in
oğulları Tuğrul ve Çağrı Beyler de idi.
Hatırlatma:
Büyük Selçuklu Devleti hakkında daha kısa bilgi için Büyük Selçuklu Devleti Hakkında Bilgi sayfasına gidebilirsiniz.
Tuğrul Bey Dönemi (1025-1063)
Tuğrul Bey siyasi lider, kardeşi Çağrı Bey'de askeri lider
olarak başarılı bir yönetim sergilediler. Bu dönemde tam bağımsız bir devlet
olabilmek ve göçebe Oğuzlara yurt bulmak önemli iki sorundu. Bu nedenle
Gaznelilerle Nesa (1035) ve Serahs (1038) Savaşları yapıldı. Savaşları kazanan
Tuğrul Bey Serahs Savaşı'ndan sonra Nişabur'da adına hutbe okutarak
bağımsızlığını ilan etti. Gazneli Mesut Selçukluların daha fazla büyümesini
önlemek için büyük bir ordu hazırlayarak Selçukluların üzerine yürüdü.
Tuğrul Bey |
Dandanakan Savaşı (1040)
Gaznelilerle Selçuklular arasında yapılan bu savaşta
başlangıçta Gazneliler başarılı oldularsa da çöle çekilen Selçuklular yıpratma
savaşına başladılar. Gazneliler ağır bir yenilgi aldılar.
Dandanakan Savaşı'nın sonuçlan şu şekilde sıralanabilir
- Büyük Selçukluların kuruluş süreci tamamlanarak tam bağımsız bir devlet haline geldiler.
- İran ve Horasan Selçuklu hakimiyetine girdi.
- Gazneliler Afganistan'a çekildiler ve yıkılış sürecine girdiler.
Selçuk sultanları bir yandan Oğuzları devletlerinin kurucusu
ve temeli saymışlar; bir yandan da feodal anlayışlarına göre yurtsuz oluşları
ve itaatsiz hareketleri dolayısıyla onlar çok uğraşmışlardı.
Türkistan'dan Horasan, İran, Irak ve Azerbaycan
istikametinde ilerleyen Türkmenleri Anadolu'ya sevketmek ve bu Hristiyan
ülkesini Türk yurdu haline dönüştürmek, Tuğrul Bey, Alp Arslan ve Melikşah'ın
dönemlerinde Selçukluların temel politikası haline gelmişti.
Çağrı Bey'in 1018'de yaptığı keşif akınından sonra, Arslan
Yabgu'ya bağlı Oğuzlar, Gazneli Mahmut ve Mesut'un baskısına uğrayınca birkaç
defa Anadolu'ya girmişlerdir.
Oğuzların bir kısmı Hazar sahillerinde Taberistan'a, bir
kısmı Kafkasya'da Şirvan'a kadar akınlar yaptılar (1045).
Bizans imparatoru II. Basil (976-1025). Doğu hudutlarını
emniyete almak, İslam ülkelerine doğru genişlemek maksadıyla küçük Ermeni prenslik
ve krallıklarını kaldırıp Ermeni nüfusunun önemli bir kısmını Orta Anadolu'ya
nakletmiş, ülke topraklarını Azerbaycan ve Kafkasya'ya kadar genişletmişti. Bu
durum, Selcuklularla Bizans'ı sınır komşusu yapmıştı. Tuğrul Bey'in Anadolu'ya
gönderdiği Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış komutasındaki ordu, Gürcü ve
Ermenilerce desteklenmiş Bizans ordusunu Gence'de (Azerbaycan'da) mağlup
etmişti. Aras Nehri boyunca akınlarda bulunan Kutalmış, dönüşünde Tuğrul Bey'e.
Anadolu'nun kolayca fethedilebileceğini belirtmiştir.
Selçuklu Abbasi ilişkileri
Dandanakan Savaşı Selçuklular ile Abbasiler arasında yakınlaşmaya
ve Türklerin İran üzerinden batıya yönelmelerine zemin hazırlamıştır.
Bu
dönemde Bağdat'taki Abbasi halifeliği Şii Büveyhoğulları'nın tehdidi
altındaydı. Büveyhoğulları Bağdat'ı işgal etmişler ve halifeyi esir almışlardı.
Halife Tuğrul Bey'den yardım istedi. Bunun üzerine Tuğrul Bey Bağdat'a girerek halifeyi
esaretten kurtardı. Büveyhoğulları Devleti'ne son verdi.
Bu gelişme üzerine Abbasi
halifesi Tuğrul Bey'e "Doğunun ve Batının Sultanı" unvanını vererek
İslam dünyasındaki bütün camilerde hutbelerin Tuğrul Bey adına okunmasını
istedi. Böylece halife siyasi yetkilerini Tuğrul Bey'e devretmiş oldu. Bu gelişmeyle
İslam dünyasının liderliği Türklere geçmiş oldu. Abbasi halifeliği
Gazneliler'den sonra Selçuklu korumasına girdi.
Bu dönemde Sultan dini bakımından halifeye, halife de siyasi
bakımdan Sultana bağlı duruma gelmiştir.
Siyasi güçlerini kaybeden halifeler ileriki dönemlerde bu
güçlerini yeniden kazanmak için Selçuklu Devleti aleyhine çalışacaklardır.
Bu amaçla Anadolu'ya ilk akın Çağrı Bey tarafından
gerçekleştirildi. Vaspuragan Seferi denilen bu seferde Çağrı Bey beraberindeki
3000 kişilik bir kuvvette Van üzerinden Orta Anadolu'ya kadar gelmiştir.
Dönüşte Tuğrul Bey'e verdiği raporda Anadolu'nun Türkler için uygun bir yurt
olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine Anadolu'ya yönlendirilen Türkmenler
aileleriyle birlikte Anadolu topraklarına girmeye başlamışlardır.
Tuğrul Bey’in Bağdat'a Gelişi
Tuğrul Bey: Abbas' Halifesi'nin daveti üzerine Şii fesadını
ve Fatimi Halifeliği'ni ortadan kaldırmak. Sünni Halifeliği'yle Selçuklu
saltanatını birleştirip İslam dünyasına hakim olmak düşüncesiyle Bağdat'a hareket
etti. Bunun üzerine Arslan Basasiri Dicle boylarına kaçmış, Oradan Mısır'daki
Fatimilere sığınmıştır. Büveyhi Hükümdarı Firuz da Bağdatı terketmişti.
Ordusuyla Bağdat'a gelen Tuğrul Bey Halife tarafından büyük bir merasimle
karşılandı. Büveyhi Hükümdarı Hüsrev Firuz'u yakalattı. Şii Büveyhoğulları
Devletini ortadan kaldırdı. Bu devlete ait ülkeleri Selçuklulara bağladı.
İbrahim Yinal'ın Musul'u terketmesini fırsat bilen Arslan
Basasiri Musul'u işgal etti. Bunun üzerine Tuğrul Bey Musul'a ikinci bir sefer
düzenledi. Kaçan Basasiri'yi Nusaybin'e kadar takip etti.
Bu arada Arslan Basasiri, Badat'ı işgal ederek Halife'yi
esir edip hutbeyi Mısır Fatimi halifesi adına okutmaya başlamıştı.
Tuğrul Bey tekrar Bağdat’ı Büveyhi işgalinden kurtardı.
Kaçmaya çalışan Arslan Basasiri yakalanıp öldürüldü (1060).
Tuğrul Bey 1059'da kardeşi Çağrı Bey'i, ardından da çok
sevdiği eşi Altun Can Hatun'u kaybetti. Halifenin kızı ile evlendi. Tuğrul Bey
Rey de 70 yaşında öldü.
Pasinler Savaşı (1048)
Nedenleri :
Bizans'ın Türklerin Anadolu'ya girmesini önlemeye çalışması,
Selçukluların ise İslamiyet'i yayma ve göçebe Türkmenlere yurt arayışıdır.
Bu savaşta Ermeni ve Gürcü prensliklerinin desteklediği
Bizans ordusu, İbrahim Yınal komutasındaki Selçuklular tarafından yenilmiştir.
Esir alınan Gürcü Kralı Liparit fidye vermesi ve İstanbul'daki bir caminin
tamir edilerek ibadete açılması karşılığında serbest bırakılmıştır.
Bu savaş Selçukluların Bizans'la yaptığı ilk savaştır. Doğu
Anadolu'nun fethine zemin hazırlamıştır
Çağrı Bey 1060, Tuğrul Bey ise 1063'te öldüler. Selçuklu
tahtına kısa bir süre Çağrı Bey'in oğlu Süleyman geçmişse de Çağrı Bey'in diğer
oğlu Alpaslan 1064'te tahtı ele geçirmiştir.
Pasinler Savaşı. Selçukluların Bizans ordusuyla ilk ciddi
savaşı sayılır. Türkler bu savaşta 100 bin esir, 10 bin araba dolusu ganimet
ele geçirmişlerdir
Pasinler Savaşı'ndan sonra Bizans'ın isteği üzerine
Selçuklularla Bizans İmparatoru arasında bir antlaşma yapıldı Buna göre;
- Emeviler zamanında İstanbul'da inşa edilen cami ve minaresi imparator tarafından tamir edilip ibadete açılacak.
- Eski Türk hakimiyetinin sembolü olarak bu caminin mihrabına Tuğrul Bey'in tuğrası (ok ve yay işaretleri) işlenecekti.
- Şii Fatimi Halifesi adına okunan hutbe, bundan böyle Tuğrul Bey ve Abbasi halifesi adına okunacak.
- İstanbul'da Müslümanlar için bir mahalle kurulacaktır. (Bu antlaşmaya göre; Bizans Selçuklu Devleti'nin üstünlüğünü kabul etmiş oluyordu.)
- Tuğrul Bey 1051'de İsfahan'ı ardından da Huzistan’ı aldı.Böylece Selçuklu hakimiyeti Bağdat'a dayanmış oldu.
- Çağrı Bey ve oğlu Alp Arslan da Fars eyaletlerini aldı.
- Alp Arslan Gazne üzerine yürüyerek Gaznelileri mağlup etti.
- Türkmenlerin İslam ülkelerinde taşkınlıkta bulunmaları, Halife'nin şikayetine yol açtı.
- Tuğrul Bey'in kardeşi İbrahim Yinal’ın isyanıyla uğraşması ve İran'daki fetihlerle meşgul olmasını fırsat bilen Bizans, imzaladığı antlaşmayı bozup Gürcülerle ittifak ederek saldırıya geçmişti. Gürcülerin Tiflis'i Müslümanlardan kurtarmaya çalışmaları üzerine Tuğrul Bey Tebriz'i ve Gence'yi kendisine bağladıktan sonra Erciş'i aldı. Malazgirt Kalesi'ni mancınıklarla kuşattıysa da kışın yaklaşması sebebiyle alamadı.
Alpaslan Dönemi (1064-1072)
Tuğrul Bey, oğlu olmadığı için, yeğeni Süleyman'ı (Çağrı
Bey'in oğlu) veliaht ilan etmişti Rey'de sultanlığını ilan eden Süleyman'a
karşı Alp Arslan (Çağrı Bey'in oğlu) ve Kutalmış (Arslan Yabgunun oğlu)
saltanatta hak iddia ettiler Merv'den hareket eden Alp Arslan önce amcası Musa
Yabgu, ardından da Kutalmış’ı saf dışı bıraktı.
Alp Arslan da Tuğrul Bey'in sarayında Selçuklu tahtına
çıktı. Sultanlığı Halife tarafından da onaylandı. Nizamülmülk'ü de kendisine
vezir yaptı.
Azerbaycan ve Anadolu akınlarına hız verildi. Ahlat,
Bayburt, Erzurum, Kemah, Malatya'ya akınlarda bulunuldu. Oğuzlardan bir kol da
Suriye'de akınlarda bulundu.
Alp Arslan Anadolu gazası için Rey'den Azerbaycan'a geldi.
Aras Nehrini geçip Gürcistanda Tiflis-Çoruh arası bölgeleri ele geçirdi. Ani
Kalesini kuşattı. Kars'ta hüküm süren Ermeni Prensi Alp Arslan'a bağlılığını
bildirdi. Ani Kalesi Hristiyan dünyanın ve Kars'ın doğu hududu ve Ermenilerin
ünlü savunma merkezi olarak görülüyordu. Sultan Alparslan Ani'yi düşürünce
Abbasi Halifesi onu kutlayıp "Ebul Feth" Fetihler Babası unvanını
verdi.
Alp Arslan saltanat iddiasında bulunan kardeşi Kirman
Melik'i Kavurd'un isyanını önledi. Oğlu Melik şah'ı veilaht ilan edildi.
Ceyhun'u geçerek Kıpçaklar ve Hazarlar'a karşı sefer
düzenledi. Sirderya boylarına kadar giderek dedesi Selçuk Bey'in Cent'deki
mezarını ziyaret etti.
Afşin komutasındaki Türk birlikleri, Güneydoğu Anadolu'da Antakya'ya kadar akınlarda bulundular. Malatya
ve Kayseri istila edildi.
Alp Arslan 1067'de bizzat Kafkas Seferi'ne çıkarak Kars,
Tiflis, Gence dahil bölgeyi kendisine bağladı.
Bizanslılar, Türkleri Anadolu'dan
çıkarabilmek için büyük ümitlerle Romenos Diogenes’i (Romen Diyojen) İmparator
yaptılar. Yeni imparator, Makedonya, Bulgar, Uz, Frenk, Slav, vs. milletlerden
oluşan ordusuyla Anadolu Seferi'ne çıktı. Kayseri, Sivas, Malatya üzerinden
Halep'e doğru ilerledi. Bizans ordusu çekildikten sonra Afşin komutasındaki
Türk akıncıları Konya’yı ele geçirdiler (1069).
Bu dönemde Selçuklu Devleti'nin sınırları hızla genişledi. Azerbaycan,
Suriye ve Kuzey Irak Selçuklu hakimiyetine girdi. Vezirlik makamına İranlı
Nizam'ül Mülk getirildi.
Bu gelişme Selçuklu devlet yönetiminde İran kökenlilerin
etkinliklerini artırmıştır.
Hasan Sabbah tarafından kurulan Batıni tarikatıyla mücadele
edildi. Fatımilerin öğretilerini yayma amacıyla kurdukları Dar'ül Hikme
medreselerine karşı, Bağdat'ta Nizamiye medreseleri açılmıştır. Alpaslan
Fatımiler üzerine sefere çıktığı sırada bir Bizans ordusunun doğuya gelmekte
olduğunu haber alınca geri dönmüştür.
Alp Arslan'ın Suriye Seferi
Alp Arslan, Suriye ve Mısır'ı Şii Fatimilerden kurtarıp İslam birliğini sağlamak gayesiyle Mısır Seferi'ne çıktı. önce Anadolu'da Malazgirt ve Erciş kalelerini aldı. Amid'e (Diyarbakır) vardı. Kentin Mervani hakimi bağlılığını bildirdi. Alp Arslan Halep'i kuşattı. Ancak "Rumlar karşısında bu hudut şehrini kılıçla fethetmekten korkarım" diyerek, kenti kan dökülmeden teslim almak istedi. Halep teslim oldu.Bu sırada Bizans İmparatoru'nun büyük bir orduyla Erzurum'a doğru yürüdüğü haberini alan Alp Arslan, Mısır Seferi'ni yarıda kesip döndü
Oğuzların göçleri, tarihin en büyük göçlerinden ve nüfus hareketlerinden biridir. Hatta. Türk göçü. sadece Selçuklu tarihi değil, genel olarak Batı Türklüğü ve Anadolu'nun Türkleşmesi açısından da birinci derecede ehemmiyet arz etmektedir.
Malazgirt Savaşı (1071)
Bizans imparatoru Romenos Diogenes, Anadolu'yu Türklerden
kurtarmaktan başka, İslam ülkelerini istila ve hatta Selçuklu Devletini de
ortadan kaldırmak maksadıyla Bizans tarihinin en büyük ordularından birini
hazırladı. Bu ordu: Anadolu halkından başka Slav (Rus), Bulgar, Got (Alman),
Frank, Ermeni, Gürcü, Hazar, Peçenek, Oğuz (Uz) ve Kıpçak ücretli askerlerinden
meydana geliyordu.
Bu ordunun sadece subay sayısı 30 bini bulmuştu. Silah ve
mermiyi 4 bin araba taşıyordu Hafif süvari kuvvetlerinin bir kısmını oluşturan
Uzlar, 15 bindi.
Ordusunun azametinden mağrur (gururlu) olan imparator, sadece
Anadolu'yu kurtarmak değil İslam ülkelerini de alacağından Irak, Suriye,
Horasan ve Rey valiliklerini de komutanlarına vadediyor, camileri yıkıp kiliseler
inşa edeceğini söylüyordu.
50 bin kişi olan Selçuklu ordusu ise; tamamen Türklerden
oluşuyordu ve aynı ideal uğruna mücadele için birleşmişti.
Şehitliği göze alan Alp Arslan, kendisinden sonra Melikşah
için ordusundan sadakat istemiş, vezir Nizam'ül Mülk'ü başkente göndererek
tedbirler aldırtmıştı. Sultan. Halifenin elçisi İbn-i Muhalebin'le birlikte Say
Tekin'i imparatora göndererek barış teklifinde bulunmuş ancak, imparator tarafından
reddedilmiştir.
26 Ağustos 1071 Cuma günü iki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı.
Bizans ordusu mağlup edildi. Bizans imparatoru esir alındı.
Alp Aralarına Romenos Diogenes arasında yapılan antlaşmaya
göre;
- İmparatorun fidyesi için, 100.000, Bizans da yıllık haraç olarak 360.000 dinar ödemeyi
- Evvelce İslamlara ait bulunan Antakya, Urfa, Membic, Ahlat ve Malazgirt beldelerinin Selçuklular'a terkini
- İslam esirlerinin iadesini, talep halinde askeri kuvvet göndermesini ve kızını da sultanın oğluna vermeyi kabul ediyordu.
Nedenleri :
Büyük Selçukluların İslamiyeti yayma ve Anadolu'yu yurt
edinme isteği. Bizans'ın da Anadolu'ya yapılan Türk akınlarına engel olma ve
doğudan gelen Türk tehlikesini önleme düşüncesidir.
Romanos Diogenes (Romen Diyojen) komutasındaki Bizans ordusu,
Alpaslan komutasındaki Selçuklu ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı.
Bu savaş sırasında Bizans ordusunda bulunan Peçenek ve Uz
Türklerinin Selçukluların tarafına geçmesi savaşın Selçuklular tarafından
kazanılmasında etkili olmuştur.
Sonuçları :
İmparator Romanos
Diogenes esir edildi. Selçuklu üstünlüğünü tanıması ve vergi ödemesi şartı ile
serbest bırakıldı.
Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı. Keşif amaçlı yapılan
seferler yerini yurt tutmaya yönelik seferlere bıraktı.
Türkiye Tarihi başladı.
Anadolu'da ilk Türk beyliklerinin, ileriki dönemlerde Anadolu Selçuklu
Devleti'nin ve Osmanlıların kurulmasına zemin hazırladı.
İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı sona erdi
.
Bizans, Türklere karşı mücadele edemeyeceğini anlayınca
Avrupa'dan yardım istedi. Böylece Haçlı Seferleri başladı.
Alparslan savaştan sonra komutanları Anadolu'nun fethiyle
görevlendirdi. Fethedilen toprakların kendilerine ait olacağını söyledi. Bu
durum Selçuklularda merkezi otoriteyi sarsmışsa da Anadolu'nun hızlı bir
şekilde fethedilmesini sağlamış, Anadolu'da ilk Türk beylikleri kurulmuştu,:
Alparslan 1072'de Karahanlılar üzerine yaptığı sefer
sırasında esir alınan bir kale komutanı tarafından öldürülmüştür. Yerine oğlu
Melikşah geçmiştir.
Melikşah Dönemi (1072-1092)
Melikşah dönemi Büyük Selçukluların en parlak dönemidir. Bu
dönemde sınırlar batıda Akdeniz ve Marmara kıyılarına, doğuda Seyhun Irmağı'na
güneyde Mısır ve Basra Körfezi'ne kuzeyde ise Kafkasya Dağlarına kadar
genişlemiştir.
Anadolu'da kurulan Türkmen beylikleri Büyük Selçuklulara bağlı
olarak hızlı bir fetih politikası izlemişlerdir. Bu dönemde Batıni tarikatının
zararlı faaliyetleri artmıştır. Bu nedenle Nizamiye Medreseleri imparatorluk
genelinde yaygınlaştırılmıştır.
Melikşah |
Ayrıca Büyük Selçuklu devlet yönetiminde İran
kökenlilerin ve İran kültürünün etkisi giderek artmıştır. Bu durum devletin
asıl kurucuları olan göçebe Türkmenlerle saray arasındaki bağların kopmasına ve
Türkmen isyanlarının çıkmasına neden olmuştur.
Hicri takvimin devlet işleri ve
mali işlerde kullanışlı olmaması nedeniyle Ömer Hayyam tarafından güneş yılına
dayalı olarak hazırlanan Celali takvim kullanılmaya başlanmıştır.
Vezir
Nizam'ül Mülk ve Melikşah Batıniler tarafından öldürüldüler. 1092'de
Melikşah'ın ölümü üzerine taht kavgaları başladı. 1092'den 1112'ye kadar devam
eden bu dönemde Melikşah'ın oğulları Mehmet Tapar, Berkyaruk ve Sencer tahtı
ele geçirmek için mücadele etmiştir.
Taht kavgaları, devletin merkezi otoritesini sarsmış,
hanedan mensupları, Atabeyler ve Türkmen beyleri bağımsızlıklarını ilan ederek
devletin parçalanmasına neden olmuştur
Sencer mücadeleden galip ayrıldıysa da devleti tam olarak
toparlayamamıştır.
Alp Arslan'dan sonra vasiyeti üzerine oğlu Melikşah 20
yaşındaki Selçuklu Sultanı oldu. Genç hükümdarın en büyük destekçisi Vezir Nizam’ül
Mülk oldu.
Alp Arslan’ın ölümü ve Alp Arslan'ın kardeşi Kavurd'un isyanı'nı
fırsat bilen Karahanlılar ve Gazneliler Selçuklu hudutlarına saldırmıştı. Bu
sebeple Melikşah ilk seferini Türkistan'a yaptı. Karahanlılar ve Gazneliler
bağlılıklarını bildirdiler.
Melikşah ikinci seferini Kafkasya'ya düzenledi. Karabağ'a
gelen Sultan Gürcistan ve Azerbaycan'ı daha sıkı bağlarla kendisine bağladı.
Kardeşi Tutuş'u Suriye'ye, Emir Parsuk’u da Anadolu'ya
göndererek Atsız ve Kutalmış oğulları tarafından kurulan devletleri itaat altına
almaya çalıştı.
Melikşah Yemen ve Aden çevresi'ni de Selçuklu Devleti'ne
kattı. Hac yollarında su tesisleri, sarnıçlar ve ribatlar (kervansaray) inşa
ettirdi.
Melikşah 1092'de zehirlenerek öldü. İsfahan'da vakfettiği
medresesine defnolundu. Bir ay sonra da ünlü Vezir Nizam'ül Mülk, kendisine bir
arzuhal (dilekçe) verme bahanesiyle huzuruna çıkan bir Batıni fedaisi tarafından
90 yaşında öldürüldü.
Berkyaruk, Horosan'da hükümdarlığını ilan eden amcası Arslan
Argun'u da ortadan kaldırarak Selçuklu hükümdarı oldu. Kardeşi Sencer'i Merv
merkez olmak üzere Horasan meliki tayin etti. Bu arada Fatlmiler Suriye
sahillerini ve Artuk Bey'in oğullarının elinde bulunan Kudüs ve Filistin'i
işgal ettiler.
Berkyaruk'un Selçuklu Devleti'ni toparlamaya çalıştığı bir
sırada, Haçlı Seferleri başladı. Bizans İmpartorluğu'nun da desteğiyle Suriye
sahillerine ve Filistin'e doğru ilerleyen Haçlılar, Türkler arasındaki
ihtilaftan ve Şii Fatimilerin ihanetlerinden faydalanarak Suriye ve Filistin'e
yerleşmeye, buralarda krallık ve kontluklar kurmaya muvaffak oldular.
Merkezi otoritenin sağlandığı ve Haçlı Seferlerinin
başladığı sırada Gonca Maliki Mehmet Tapar, kendisine sığınan Terken Hatun'un
adamlarının tahrikiyle saltanat için ayaklandı. Emirlerin çoğu Mehmet Tapar
tarafına geçince, Berkyaruk Bağdat'a çekildi. Halifenin ve alimlerin
aracılığıyla anlaştılar. Buna rağmen taraflar arasında anlaşmazlıklar ve
çatışmalar devam etti. Sonunda Kafkasya'dan Suriye'ye kadar bütün vilayetler
Mehmet Tapar'da kalmak şartıyla Bağdat'ta hutbe Berkyaruk namına, Azerbaycan,
Doğu Anadolu ve Musul vilayetlerinde hutbelerde Mehmet Tapar'ın adı zikredilmek
şartıyla Türkiye Selçuklu Sultanı olmak üzere üç Selçuklu sultanı ortaya
çıkıyordu.
Berkyaruk 1104'de öldü. Mehmet Tapar Selçuklu Sultanı oldu. Türkiye
Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan Musul'u da ele geçirmek isteyince, iki Selçuklu
Devleti arasındaki rekabet savaşa dönüştü. Kılıç Arslan yenilip öldü (1107).
Sultan Tapar'ın Haçlılarla mücadele için görevlendirdiği Musul Emiri Mevdut,
Şam'da Batiniler tarafından şehid edildi. Suriye Selçuklu komutanları
arasındaki rekabet ve siyasi buhran Haçlıların Suriye sahillerinde tutunmalarına
fırsat verdiği gibi, Bizans'ın da savunmadan taarruza geçmesine yol açtı.
Sultan Mehmet Tapar, devletin geçirdiği sarsıntı ve iç
bunalımdan faydalanan Şii Batinilere karşı amansız bir mücadeleye girişti.
Batinilerin lideri Haşan Sabbah'ın yaşadığı Alamut Kalasi'ne karşı kuvvet
gönderdi. Ancak, onun 1118'de ölümü bu fesat ocağının yaşamasına fırsat verdi.
Sencer Dönemi (1117-1157)
Sencer döneminde doğudan gelen Karahitay (Moğol) baskısı
artmış ve Oğuz isyanları yaygınlaşmıştır. 1141'de Karahitaylarla yapılan Katvan
Savaşı kaybedilince çöküş süreci hızlanmıştır. Sultan Sencer bir Oğuz isyanında
esir düşmüştür.
Katvan Savaşı (1141)
Karahitayların saldırılarının yoğunlaşması üzerine, Sultan
Sencer 300 bin kişilik orduyla Semerkant'a geldi. Karahitayların hükümdarı Gür
Han Kartuklarla da anlaşmıştı. İki ordu Semerkant yakınlarında Katvan Ovası’nda
savaşa girişti (Eylül 1141).
Selçuklular Katvan yenilgisiyle Ceyhun ırmağı ötesindeki
toprakları kaybetti.
Bu yenilgi sadece Selçuklu Devleti için değil, tüm İslam
dünyası için ağır bir darbe oldu. İslam dünyası doğudan gelecek saldırılara
açık hale geldi.
Harzam Valisi Atsız da fırsattan faydalanarak Selçuklu
başkenti Merv’i işgal etti ve Selçuklu hâzinesini yağma etti. Çok sayıda alim
ve sanatkârı öldürttü. Sencer’in yeniden toparlanması üzerine Atsız Harzem'e
çekildi. Atsız'ın merkezi Gürgenç kuşatıldıysa da, af dilemesiyle tekrar affedildi.
Karahitaylarla sulh yapan Sencer, hanımı Terken Hatun ve diğer esirler için
ağır fidye ödeyerek onları esaretten kurtardı. Gurlular isyan ettiğinden onları
da mağlup etti.
Sultan Sencer Türkistan hariç ülkede birliği yeniden
sağlamıştı. Ancak, Karahitayların önünden çekilen Oğuzlar Türkistan'ı
terkederek yeni bir göç dalgasına yol açtılar. Oğuzların İstilası, Büyük
Selçuklu Devleti'nin çöküşünü hazırlamıştır.
Göçebe Kartuklar Oğuzları yurtlarından uzaklaştırdılar.
Müttefikleri olan Karahitaylar da kendilerini desteklediler. Türkistan'dan
batıya doğru harekete geçen Oğuzlar, Buhara'yı ve Merv'i tahrip ettiler Kabile
ve boy teşkilatını devam ettiren Oğuzları, disiplin altına almaya çalışan
Sencer, devlete bağlılıklarını bildirmelerine rağmen onlarla savaştı. Ancak,
dar bir vadide sıkıştırılan Sultan Sencer Oğuzlara esir düştü (1153). Merv
başta olmak üzere Horasan’da bir çok kent yağma edildi. Bu durumu fırsat bilen
Kıpçaklar da eski Oğuz yurtları olan Cend, Talas, Suğdak gibi yerleri istila
edip yerleştiler. Üç yıl esaretten sonra da kaçmayı başaran Sencer, Merv'e
geldi. Devletini yeniden toparlamaya çalıştıysa da, 6 ay sonra 72 yaşında öldü
(1157). Ölümü üzerine Büyük Selçuklu Devleti dağılmıştır.
Büyük Selçuklu Devleti'nin zayıflamasıyla kurulan devletler
- Kirman Selçukluları
- Horasan Selçukluları
- Irak Selçukluları
- Suriye Selçukluları
- Anadolu (Türkiye) Selçukluları
- Harzemşahlar
Büyük Selçuklu Devleti'nin zayıflamasıyla kurulan atabeylikler
Selçuklularda ülkenin çeşitli yerlerine idareci olarak
gönderilen küçük yaştaki meliklerin (şehzadelerin) yanına atabey adı verilen
kişiler tayin edilirdi. Meliklerin yanında büyük güç sahibi olan atabeylerden
bazıları devletin zayıflaması üzerine kendi devletlerini kurdular.
- Azerbaycan (Ildenizoğulları) Atabeyliği
- Fars (Salguriler) Atabeyliği
- Şam (Börüoğulları) Atabeyliği
- Musul (Zengiler) Atabeyliği
- Erbil (Beyteğinler) Atabeyliği
Büyük Selçuklu Devleti'nin Yıkılma Nedenleri :
Büyük Selçuklu Devleti yıkılma nedenleri aşağıda maddeler halinde verilmiştir.
- Hanedan mensupları arasında yaşanan yoğun taht kavgaları
- Melikleri yetiştirmekle görevli Atabeylerin bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan etmeleri
- Göçebe Türkmenlerin küstürülmesi ve çıkan Oğuz isyanları
- Abbasi halifelerinin eski siyasi güçlerini yeniden kazanmak için yaptıkları gizli çalışmalar
- Batınilerin zararlı çalışmaları
- Haçlı Seferleri'nin Selçuklu topraklarında yarattığı sarsıntılar
- Katvan Savaşı'nın kaybedilmesi ve Karahitay baskısı
Büyük Selçuklu Devleti Genel Özellikleri
Büyük Selçuklu Devleti hakkında özellikler aşağıda maddeler halinde verilmiştir.
- Karahanlılarla birlikte başlayan Türk-İslam kültür birleşimi yoğunlaşarak devam etti.
- Bugün Türk vatanı olan Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı ve Anadolu'nun Türkleşmesine zemin hazırlandı.
- İslam dünyasının liderliği bu dönemde Türklere geçti.
- İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı kaldırıldı.
- Bağdat'ta ve ülkenin değişik yerlerinde açılan Nizamiye medreseleri dünya bilim ve kültür tarihine önemli katkılar sağladı.
Büyük Selçuklu Devleti hakkındaki temel bilgileri burada sonlandırıyoruz. Aşağıda Türk-İslam devletleri ile ilgili bilgiler verilecektir. Aşağıda Büyük Selçuklu Devleti hakkında verilen videomuzu da izlemenizi öneririz.
Türk-İslam Devletlerinde Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi
Türkler Müslüman olduktan sonra birçok özelliklerini
değiştirdikleri halde devlet yönetimi ile ilgili anlayışlarını devam
ettirmişlerdir. Eskiden olduğu gibi devlet toprakları hanedanın ortak malı
sayılmıştır.
Hükümdara Karahanlılarda Han, Gazne ve Selçuklularda Sultan unvanı
verilmiştir. Hükümdarlık yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanılmıştır
(Kut). Yönetim hükümdarın mutlak idaresinde toplanmıştır.
Hanedanın bütün erkek
üyelerinin hükümdar olma hakkı vardı. Kimin hükümdar olacağı konusunda kesin
bir kural olmadığından taht kavgaları eksik olmazdı.
Hükümdarlık Alametleri Bir kişinin hükümdar olduğunu
gösteren işaretlerdir. Bunlar;
- Hutbe okutulması
- Para bastırılması
- Halifeden menşur alınarak hükümdarlığın onaylanması
- Sancak, taht ve tuğ bulundurulması
- Hilat giyme ve kılıç kuşanma törenlerinin yapılması
- Nevbet (Davul) çalınması
- Hükümdarın başında şemsiye (Gebe) tutulması
Devlet yönetiminde Kurultay'ın yerini Divan almıştır.
Divanda sultanın yardımcıları, vezirler bulunurdu. Divan Devletin en önemli yönetim
organıydı.
Önemli devlet işleri burada görüşülürdü. Divan gördüğü işlere göre
değişik isimler alırdı. Bunlar Tuğra Divanı; iç ve dış yazışmalar, istifa
Divanı; mali işler, Arz Divanı; ordunun ihtiyaçları, İşraf Divanı yönetimle
ilgili işlere bakardı.
Hükümdar çocukları küçük yaşlarda tecrübe kazanmaları
amacıyla illere yönetici olarak gönderilmişlerdir. Bunların yanına Atabey
denilen bir öğretmen görevlendirilmiştir.
Ülke Yönetimi
Ülke eyaletlere ayrılarak yönetilmiştir. Bazı eyaletlere
hanedan mensupları yönetici olarak atanırken bazı eyaletlere Şıhne, Amid
unvanlı valiler atanmıştır. Her eyaletin merkezde olduğu gibi bir yönetim
divanı vardı. Bu divanlarda eyaletlerle ilgili konular görüşülür ve karara
bağlanırdı. Eyaletlerde davalara Kadılar bakar, ekonomik işleri Muhtesipler
kontrol ederdi.
Ordu
İlk Müslüman Türk devletlerinde ordu Merkez (Hassa) ve
Eyalet askerleri olmak üzere oluşmaya başlamıştır. Karahanlılarda ordunun
temelini Karluk ve Çiğil Türkleri oluşturmaktaydı.
Karahanlı ordusu;
Saray muhafızları
Hassa ordusu
Valilerin ve meliklerin yönetimindeki eyalet askerlerinden
meydana gelmekteydi.
Gaznelilerde ordu;
Gulam askerleri
Eyalet askerleri
Ücretli askerler
Gönüllü askerlerden oluşmuştur.
Büyük Selçuklu ordusu şu bölümlerden oluşmuştur
Guleman-ı Saray: Çoğunluğu Türklerden olmak üzere çeşitli
kavimlerden seçilerek yetiştirilen özel askerlerdi. Bunlar sürekli asker olup
üç ayda bir maaş alırlardı. Barış zamanlarında devlet merkezinde bulunurlardı.
Tımarlı Sipahiler: Eyaletlerde ikta sahiplerince
yetiştirilen atlı askerlerdir. Bunlar barış zamanlarında iktalarında otururlar,
savaş zamanlarında ikta sahibi komutasında orduya katılırlardı. Masrafları ikta
sahibince karşılanırdı.
Yardımcı Kuvvetler: Bağlı beylik ve devletlerden gelen
askerlerle, gönüllülerden ve Türkmenlerden oluşan birliklerdir.
Yazı, Dil ve Edebiyat
İlk Türk-İslam devletleri, Orta Asya Türk kültürü ile İslam
kültürünü kaynaştıran bir yapı meydana getirmişlerdir.
Karahanlılarla başlayan
bu süreç Selçuklularla tamamlanmıştır Karahanlılarda resmi dil, edebiyat dili
ve bilim dili Türkçeydi. Alfabe olarak Uygur alfabesini kullanıyorlardı.
Gaznelilerde ise medreselerde ve resmi yazışmalarda Arapça kullanılmıştır.
Edebiyat dili ise Farsçadır.
Bu durum Türkçenin gelişimini yavaşlatmıştır.
İlk önemli Türk-İslam edebiyatının örnekleri Karahanlılar
döneminde yazıldı.
Kaşgarlı Mahmut,
Divan-ı Lügat'it Türk
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig (Saadet veren bilgi
Hoca Ahmet Yesevi,
Divan-ı Hikmet adlı eserler önemlidir.
İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
Devlet idaresi (Hakimiyet Anlayışı)
Devlet kurma ve yönetme hususunda büyük tecrübeye sahip olan
Türkler, çeşitli ülkelerde farklı isimlerde çok sayıda devletler kurmuşlardır.
Eski Türk devletlerindeki hakimiyet anlayışı, İslamiyetten
sonraki dönemde de devam etmiştir. Bu anlayışa göre; Hükümdara yeryüzünü
yönetme hakkının (kut anlayışı) Tanrı tarafından verildiğine inanılıyordu. Bu
yetki, hükümdar ailesinin erkek çocuklarına da intikal ediyordu. Bu durum,
zaman zaman taht mücadelelerine yol açıyor, bilgili ve dirayetli olanlara
iktidar yolu açıldığı gibi, çoğu zaman daha güçlünün hükümdar olması sebebiyle
olumlu sonuçlar veriyordu. Ancak, ülkenin parçalanmasına da yol açabiliyordu.
Hükümdar
Hükümdarların bilgili, faziletli, cesaretli ve adaletli
olması gerekiyordu. Hükümdar töreyi korur, halkı mutlu eder, ülke sınırlarını
genişletirdi.
İlk Müslüman Türk devletleri (Karahanlılar hariç), anavatan
Orta Asya’nın dışında (Afganistan. Kuzey Hindistan, İran, Irak, Suriye, Mısır
gibi) yeni coğrafyalara yayılmış, farklı milletler ve kültürlerle temasa
geçmişti. Bu sebeple yerli kültürlerden de etkilenilmiştir. Ancak, bu geniş
coğrafyayı birleştiren tek ortak nokta vardı ki o da "İslamiyet" idi.
Türk - İslam sentezinin geçiş dönemini Karahanlılar
oluşturmuştur. İslamiyet kabul edilmesine rağmen, Karahanlılar Devleti'nin
halkının tamamına yakını Türk olması ve kurulduğu toprakların eski Türk
yurdunun bir parçası olması sebebiyle, sosyal ve kültürel olarak Türk milli
kimliği korunmuştur.
Gazneliler ise, komşuları Samanoğullarının temsil ettiği İran- İslam geleneğinden etkilenmişlerdir. Selçuklular da Türk devlet geleneğinin temel özelliklerine
bağlı kalarak İran ve Abbasi devlet yapısından faydalanmışlardır.
Hükümdarlık Ünvanları
Karahanlılarda hükümdarlar daha çok "han"
"hakan" "ilig" gibi Türkçe unvanlar kullanmışlardır. Bütün
Karahanlı ülkesini yöneten hükümdar "Arslan Han" (doğuda oturur),
ülkenin batı kanadını yöneten ve Büyük Hanın yüksek hakimiyetini tanıyan
hükümdar ise "Buğra Han" ünvanıyla anılırdı. Gaznelilerde "Sultan" ünvanı kullanılmıştır.
Selçuklularda, ilk zamanlarda Oğuzlarda olduğu gibi
“yabgu" ünvanı kullanılırken, Tuğrul Beyle birlikte "sultan"
ünvanı kullanılmıştır. Bu ünvan da Abbasi Halifesi tarafından verilmiştir.
Selçuklularda hanedan üyeleri "melik" ünvanını kullanmışlardır.
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'e Abbasi halifesi tarafından
Doğunun ve Batının hakimi ünvanı verilmiştir. Diğer Selçuklu Sultanları da Sultan-ı
Azam (büyük sultan) ünvanıyla anılmışlardır. Ayrıca hükümdarlar çeşitli
lakaplar kullanmışlardır.
Mesela; Alp Arslan ölmeden önce yerine oğlu Melikşah'ı veliaht tayin etmişti. Onun ölümü üzerine amcası Kavurd Melikşah'a karşı isyan etmişti.
Selçuklu Devleti, hakim zümreyi Türklerin oluşturduğu farklı
etnik unsurlardan meydana gelen bir imparatorluktu. Sarayda ve orduda Türkçe
konuşulmakla beraber devletin resmi dili Farsça idi.
Hükümdar çeşitli meselelerde müşavere (İstişare) meclisleri
kurar, ilgili konular münakaşa edilirdi. Nihai kararı verme selahiyeti ve
alınan kararları uygulama veya uygulamama yetkisi hükümdara aitti.
Hükümdarın belli esaslar halinde yayınladığı fermanlar ve
hatta ağzından çıkan sözler "kanun” sayılırdı. Kanunlara devlet teşkilatı
mensupları dahil herkes itaatle mükellefti Hükümdarlar çoğu zaman hayatta iken
yerlerine geçecek veliaht tayin ederlerdi Ancak, Sultanın ölümünden sonra hanedana
mensup olan erkek üyeler saltanatta hak iddia ederek mücadeleye girişirlerdi.
Mesela; Alp Arslan ölmeden önce yerine oğlu Melikşah'ı veliaht tayin etmişti. Onun ölümü üzerine amcası Kavurd Melikşah'a karşı isyan etmişti.
Cülus = (tahta oturma) Hükümdar ölünce, yerine geçen sultana
devlet büyükleri, emirler (melik) biat ederlerdi (bağlılık sözü verirler).
Hükümdarın tahta oturma merasimi (cülus töreni) sona
erdikten sonra halifeye elçiler ve hediyeler gönderilerek hükümdarlığının
tasdik edilmesi istenirdi. Halife menşur verdiği hükümdara hil'at (elbise),
asa, alem (bayrak) ve çetr gibi hükümdarlık sembolleri gönderirdi. Menşur alan
hükümdarın İslam dünyasında itibarı artardı.
Tuğra: Hükümdarın imzası olup divandan yazılan ferman,
hüküm, menşur, mektup vs. belgelerin üzerine basılırdı.
1. Merkez Teşkilatı
Hükümdarlık Sembolleri
Hükümdarı hükümdar yapan unsurlar maddi ve manevi unsurlar
olmak üzere İki esas altında toplanabilir.
Manevi unsurlar; Ünvanlar, lakaplar, hutbe
Maddi unsurlar; Sikke, tuğra, çetr, nevbet, hil’at, sancak,
tuğ, otağ, taht, taç idi.
Halifeler müstesna, hükümdarlar hiç bir kimseyi (hanedan
üyesi de olsa) saltanatlarına ortak tanımamışlar, hiç kimse de bastırdığı
paralarda kendi adını herhangi bir ünvanla anmaya cesaret edememişlerdir.
Ünvanlar ve lakaplar, Selçuklu sultanlarına Bağdat'daki
Abbasi Halifesi tarafından merasimle tevcih edilirdi (verilirdi.)
Hutbe: Sultanın, hakim olduğu ülkelerdeki camilerde, Cuma
namazları esnasında adının, Unvanlarının ve lakaplarının zikredilmesidir Buna
"hutbe" hutbeyi okuyan din adamına da "hatip” denir.
Sikke (Para): Tahta çıkan hükümdarın ilk işlerinden biri de
üzerinde kendi adının, ünvanın ve lakabının bulunduğu altın ve gümüşten sikke
(para) ler bastırmaktı.
Altın paralara "dinar" deniyordu. Bir dinar
günümüzde yaklaşık bir "reşat" altına denk geliyordu.
Taht: Maddi unsurların başında gelen taht, hakimiyet
sembollerinden, altın ve gümüşten mücevherlerle süslenmiş olup insan boyunu
aşan bir yükseklikte bulunur. Sultan merasimlerde, toplantılarda, kabullerde
tahtına otururdu.
Nevbet (mehter = bando): Hükümdarlık sarayının kapısında
veya çadırı-nın önünde, ekseri namaz vakitlerinde çalan bir nevi devlet
orkestrasının konser vermesidir.
Hükümdar seferde iken de devlet orkestrası yanında olur ve
askeri coştururdu.
Çetr: Hükümdarın başının üstünde tutulan hükümdarlık
şemsiyesi idi At-lastan veya altın sırmalı kadifeden yapılırdı.
Hil’at: İpek, gümüş, altın işlemeli süslü elbise, cübbe,
feraciye, sarık vs. içine alırdı.
Sancak (Bayrak = Alem): Maddi hakimiyet alametlerindendir.
Selçuklu bayrağının rengi kırmızı iken, Halifenin bayrağının rengi siyahtı.
Hükümdar sancağı, bir şehir fethedilince kalesine dikilir, bu, o kentin
düştüğüne işaret sayılırdı.
MERKEZ TEŞKİLATI
Merkez yönetimi iki önemli teşkilata sahipti.
1. Doğrudan
hükümdara bağlı ve ona karşı sorumlu olan Saray teşkilatı
2. Başında
büyük vezirin bulunduğu Hükümet (Divan-ı saltanat)
1. SARAY TEŞKİLATI
Selçuklu sultanları başkentte veya çeşitli vesilelerle
seçtikleri yerlere dergâh adı verilen saraylar yaptırırlardı. Hükümdarlar kimi
zaman da Otağ'da (çadır) ikamet ederdi. Hükümdar sarayda ailesiyle birlikte
yaşardı. Sarayda, çeşitli hizmetler yürüten çok sayıda Türk asıllı gulam
(kölemen = memluk) bulunurdu. Sarayın görevlileri arasında en yüksek mertebe
Hacip-i Kebir (Büyük hacip) likti.
Büyük Hacip ve Hacipler: Devlet teşkilatında vezirden sonra
gelen en büyük makam sahibi büyük hacip olup, karşılama merasimlerinde vezirle
birlikte bulunurdu. "Büyük hacip, "emirlik” rütbesine sahip olup,
askeri sınıfa dahildi. Gulam sistemine göre yetişmiş Türk komutanıydı.
Sarayın her türlü işlerinden büyük hacip sorumu olup,
mahiyetinde çeşitli derecelerde hacipler ve buyrukçular (memurlar) vardı.
Merasimlerde, resmi kabullerde, devlet erkanının ve saray teşkilatı
mensuplarının hükümdar huzurunda derece ve rütbelerine göre nasıl ve nerede
duracaklarını tayin ve kontrol ederdi. Karahanlılarda bu görevliye
"tayangu" (ulu hacip) deniyordu.
2.HÜKÜMET TEŞKİLATI
Devletin icra (yürütme) vasıtasıdır. Merkez teşkilatı (büyük
divan) ve eyalet teşkilatı olarak iki kısımdır.
Bütün imparatorluğu idare eden organdır. Bugünkü
bakanlıkların karşılığı olarak divanlar meydana gelirdi. Her divanın başında
"sahibi divan" adıyla bir bakan bulunurdu. Bakanların hepsi bir araya
geldiklerinde, Büyük Divanı (Bakanlar Kurulu) teşkil ederlerdi. Büyük Divanın
başı bugünkü başbakanlık vazifesini gören vezirdi.
Büyük Divan şu divanlardan meydana geliyordu
Divan-ı Tuğra (inşa), Divan-ı istifa, Divan-ı İşraf, Divan-ı
Arz,
1. Tuğrai (inşa Divanı): Başında bulunan devlet adamına
Tuğral veya Tuğrakeş (Tuğra çeken) veya Münşi denirdi. İki daireye ayrılıyordu.
a) Tuğral Dairesi: Hükümdarın menşur, tevki, ferman, misal
adlarıyla çıkardığı emirnamelere onun işareti olan tuğrasını koyardı.
b) İnşa Dairesi: Görevi devletin iç ve dış muharebatını
(haberleşme) idare etmek, bu husustaki vesikaları hazırlamaktı. Vezirin Sultana
refakat edemediği hallerde, vekili olarak hükümdarın yanında bulunurdu.
2. İstifa Divanı: Başında bulunan devlet adamına Müstsvfi
veya Sahibi Divan-ı İstifa denirdi. Bugünkü Maliye Bakanlığına denk gelirdi. En
geniş teşkilata sahip bakanlıktı. Her vilayette Müstevfi, amid, amil vs. adlar
altında mümessilleri (temsilci) vardı.
Görevleri: Devletin bütün gelirlerini giderlerini tutmak,
devletin yıllık bütçesini tanzim etmekti. Hâzineden maaş alanların maaş ve
ödeneklerinin ödeme muamelelerini yapardı.
3. İşraf Divanı: Başında bulunan devlet adamına Sahibi
Divan-ı İşraf veya Müşrif denirdi. Devletin mali ve idari işlerini teftiş ve
kontrol eden, bir nevi genel teftiş bakanlığı idi. Görünüşe göre asıl teftiş
ettiği divan İstifa divanı idi. Müşrifin her vilayette naibi (vekili) vardı.
4. Arz Divanı: Divan-ı Arz: Başında bulunan devlet adamına
"Arız" veya Arzu'l Ceyş denirdi. Bugünkü Milli Savunma Bakanlığının
görevini yürütürdü. Ordunun maaş ve levazımatı (iaşesi) ile meşgul olur, maaş
dağıtımı sırasında ve savaşa katılmadan önce ordu "arız" önünden
geçit resmi ve atından silahlarına kadar genel bir kontrole tabi tutulurdu.
Standartlara uymayan askerin kaydı silinirdi.
Bu büyük divanlar haricinde de divanlar vardı. Mezalim
Divanı, Müsadere Divanı, Terekat Divanı, Kadılık Divanı vs.
EYALETLERİN YÖNETİMİ
Eyalet teşkilatında İranlılarla beraber Türkler de vazife
alıyorlardı. Eyaletlerdeki başlıca memurlar; amid. şıhne, amil, nazır, muhtesip,
reis, kadı, hatip, müftü idi.
1. Amidlik: Bir nevi vali sayılırdı. Devletin şu veya bu
sebeplerle düzenin bozulup karışıklık içine düştüğü zamanlarda, sıradan kişiler
amidlik elde edebilirlerdi. Askeri teşkilatta amirlik ne ise, mülki teşkilatta
da amidlik idi. Bundan sonra hükümdarlık ve vezirlik gelirdi. Hükümdarın işraf
meclislerine kabul edilen devlet erkanının son halkası idiler. Vezir gibi,
askeri meclislerle de meşgul olurlardı. İmar faaliyetlerinde bulunmak da
vazifelerindendi.
Amid: Vilayetlerin vergisini toplayan yetkilidir.
2. Şahnelik: Bir eyaletin sivil valiliği demek olan amidlik,
Alp Arslan'ın saltanatının sonlarına doğru önemini kaybetmiş yerine eyaletlerin
bir nevi askeri valiliği demek olan Şahnelik (şıhne) almıştır. Amid, Şahne'nin
emrinde sadece mali meselelerde (özellikle ikta) meşgul olan bir yüksek eyalet
memuru durumuna düşerken, şahne, eyaletin en yüksek mümessili haline gelmiştir.
3. Amililik: Kalem
ehlinden, yani İranlı biri tayin edilirdi. Üç anlamı vardır. Sivil vali, memur,
vergi tahsildarı, bazen vasal hükümdarlar da amil sayılıyordu.
4. Muhtesiplik (hisse): Vazifeleri terazileri, fiyatları
kontrol etmek, alışverişin doğru yapılıp yapılmadığına bakmak, şehir dışından
getirilip pazarlarda satılan malları kontrol etmek, satışlar esnasında hile
yapılmamasını temin etmekti.
5. Kadılık: Şer'i hukukun takipçisi olan kadılar, her
şehirde "yargı (kaza)” yetkisine sahipti. Tayinleri ve azilleri hükümdar
tarafından yapılırdı.
6. Hatiplik: Cuma namazlarında matbu hükümdarın adını zikreder,
dindar ve Kuran'ı iyi bilen kimseler arasından seçilirdi.
Vilayetlere ulak denilen görevlilerin yürüttüğü güçlü bir de
posta teşkilatı vardı.
ORDU
Türkler, devlet kurma ve idarede olduğu gibi, ordu teşkili,
tanzimi, sevk ve idaresinde de tarihin derinliklerinden gelen tecrübeye
sahipti.
Orduda cesaret, disiplin ve mahrumiyete tahammül temel
vasıflardı.
Karahanlılarda ordunun çekirdeği Karluk, Yağma ve Çiğil
Türklerinden meydana geliyordu.
Saray muhafızları ve hassa ordusu (doğrudan hükümdara bağlı
askerler), şehzadelerin ve valilerin idaresindeki eyalet askerleri ordunun
başlıca bölümleriydi.
Gaznelilerde ordu gulam askerleri, eyalet askerleri, ücretli
askerler ve gönüllülerden oluşuyordu.
Gulam sistemi; Savaş esirleri arasından seçilenlerle, küçük
yaşta toplanan erkek çocuklarının yetiştirildiği merkezlere
"gulamhane" denirdi. En önemli gulam yetiştirme merkezi saraydı.
Burada askeri eğitim yanında, protokol kaideleri ve yönetim ilkeleri de
öğretilirdi.
Sultanın özel muhafız birliği olan hassa ordusu da,
gulaman-ı saray ve hükümdarla birlikte savaşa katılan hassa ordusu da gulamlar
arasından seçilerek oluşturulurdu.
Eyalet askerleri ise, İktalarda yetişmiş askerlerle, şehzade
ve meliklerin kuvvetlerinden teşkil olurdu.
Ücretli askerler Oğuz. Karluk ve Yağma Türklerinden
seçilirdi.
Gaznelilerde ordunun çoğunluğu atlı askerlerden meydana
gelirdi. Ordu da filler de bulunurdu.
Ayrıca doğrudan hükümdara bağlı, merkezde bulunan hasta
ordusu ve hanedan üyesi valilerin orduları da vardı.
Büyük Selçuklu Devleti hakkında güzel bir yazı olmuş teşekkürler
YanıtlaSilÇok teşekkürler
YanıtlaSilBöyle bir yazı hazırladığınız için teşekkür ederim
SilBüyük Selçuklu Devleti hayli büyük bir devletmiş
YanıtlaSilHem de nasıl
SilHikaye gibi okudum teşekkürler
YanıtlaSilAynen. Tarih dersi zaten hikaye gibi. Bu yüzden tarihi seviyorum.
SilGüzel anlatım teşekkürler.
YanıtlaSilBüyük Selçuklu Devleti özet şeklinde verilmiş bence gayet iyi.
YanıtlaSilTeşekkürler. İyi bir anlatım olmuş. Ayrıca video da süper :)
YanıtlaSilBüyük Selçuklu Devletini en iyi sizden anladım. Emeğiniz için teşekkürler
YanıtlaSilGüzel anlatım.
YanıtlaSilÇok teşekkürler işime yaradı
YanıtlaSilçooooooooooook güzel sağol
YanıtlaSilMükemmel daha iyisi yok teşekkürler.
YanıtlaSilteşekkürler proje ödevim için çok iyi oldu
YanıtlaSilgüzelmiş gerçekten proje ödevimde 1 seçilicem inşallah
YanıtlaSilBen de proje ödevimi buradan yaptım. Çok güzel oldu.
Silsağolun güzel olmuşş
YanıtlaSil